“Ben” demenin bencillik olmadığını anlayabilmem için kırk yılım geçti. Ömrümün en genç ve en güzel kırk yılı… Ama şu an bulunduğum noktada hayıflanmak, “keşke”lere kapılmak istemiyorum. Şu an, yıllarımı verdiğim ve bedelini ödediğim tecrübeye, yani hayatıma, yani kendime sahip çıkmak istiyorum. Bundan sonra “keşke”lerim olmasın istiyorum…
Bundan sonra bir bedel ödeyeceksem kendi hatalarımın bedelini ödemek istiyorum… Hayatımı bir başkasının, başkalarının, toplumun hatta en yakınlarımın; istek, inanç ve taleplerine göre düzenlemek istemiyorum… Bir başkasına göre hayatı düzenlemenin, kendi kendine ihanet, kendinden uzaklaşmak, yozlaşmak olduğunu biliyorum…
Bazen bir şeyler, ölüm kalım savaşıymış gibi yaşanır. Bu, dışarıdan bakan biri için çok basit, çok aptalca, çok ahmakça görülebilir. Ancak o, dışarıdan bakan biridir. Siz içeriden bakan biri olarak kendiniz için neyin önemli olduğunu; korumanız gereken değerin ne olduğunu çok daha iyi bilirsiniz. Dışarıdan bakanların sayısal çoğunluğu oluşturmaları; nüfuz ve mevki sahibi olmaları; “kelli felli” olmaları bu gerçeği değiştirmez. Bu gerçeği siz bile değiştiremezsiniz. Tüm dış dünyadan sıyrılıp başınızı yastığa koyduğunuzda içeriden, derinlerden gelen ince sızıyı, cesur çağrıyı siz bile susturamazsınız…